Blog Arşivi

24 Haziran 2015 Çarşamba

KÜÇÜK PRENS’ten. . .

Çocuk kitabı olmayan, bir çocuk kitabı tavsiyesidir bu yazı. Okumayan eksik kalır. Okuyan şimdiye kadar okumadığının eksikliğini kitap boyunca yaşar. Ve benim, her defasında ilk kez okuyormuş gibi hissedeceğim, her okuduğumda bir şeyler öğrenebileceğim bir kitap. Türlü gezegenleri gezip “büyükler amma da acayip insanlarmış” diyen Küçük Prens... Masalsı bir başucu kitabı. Daha kitabın ilk sayfasında “Büyüklerin hepsi bir zamanlar çocuktu. Ama hangisi anımsar çocukluğunu!” deyip düşündürür, kendine çeker. Büyüklerin düşünmediği beylik sözler.. Vurucu cümleler çok fazla. Bu kadar aşina olduğunuz cümleleri defalarca okur mu insan? Ve bu cümleler adeta ders niteliğinde. Bu güzel masala hayran kalmamak elde değil. Bir çocuğun gözüyle bakarsınız, şimdiye dek böylesine düşünmemişsinizdir belki de ve bir büyük olarak özeleştiriye geçersiniz kitap bitiminde. Evet biz büyükler ne kadar da acayip insanlarmışız dedirtir. Cümleleri daha anlamlı kılmak adına altını çizersiniz, kalemi durduramazsınız farkında olmadan. Küçük Prens’in karşılaştığı insanlarda kendini görür insan. Hiç böyle çocukça(!) baktınız mı hayata deyip kendinizi sorgulamaya başlarsınız. Sayfalarının azlığı, içindeki bilginin az olduğunu düşündürtmesin. Böyle bir önyargıyı unutun! Öğrenecek çok şey var. Bu kadar gerçek, bir masalın içinde ve küçük bir çocuğun yüreğinde! Sorumluluğu, bencilliği, sevgiyi, yalnızlığı, bakmanın ve görmenin aynı şey olmadığını, hayal gücünü her şeyi anlatır bu kitap. Bu hayatın düzenini anlatır, eleştirir. Kitabı okurken çocuk ruhunuz ile büyümüş haliniz münakaşa halindedir. Bir kraldan, tilkiden, kendini beğenmiş birinden, sarhoştan, iş adamının saydığı yıldızlardan, fenerciden, bir küçük prensten ders alırsınız. Çizdiği ilk resmini büyük bir hevesle büyüklere gösterir ve büyükler onu anlamazlar. Bir boa yılanının yuttuğu filin resmini anlamaz büyükler, o bir şapkadır onlara göre. Ve Küçük Prens resim yeteneğinden olur, belki de büyük bir ressam olacağının önüne geçerler. Büyükler böyledir işte, ayrıntılarıyla anlatmasan, bir türlü anlamazlar. Ah biz büyükler! Bakarız; ama göremeyiz. Bunun sonucunda da kim bilir kendimize ya da karşımızdakilere neler kaybettiririz. O can alıcı, aşina olduğumuz cümleleri bir de Küçük Prens’ten dinleyelim. Belki bu kez daha farklı, daha farkında dinleyebiliriz. Bir çocuğun dilinden büyüklere tavsiyeler ve kendimi altını çizmekten alıkoyamadığım satırlar : “Büyükler, sayılardan hoşlanır. Onlara yeni bir dostunuzdan söz açtınız mı, hiçbir zaman size önemli şeyler sormazlar. Hiçbir zaman, Sesi nasıl? Hangi oyunları sever? Kelebek toplar mı? diye sormazlar. Kaç yaşındadır, kaç kardeşi var, kilosu nedir, babası kaç para kazanır? diye sorarlar. Sonra anladıklarını sanırlar”. Etrafımızda böyle büyüklere rastlamamak elde mi? Nasıl da tanıdık geldi değil mi? “Dikenler hiçbir işe yaramaz. Çiçeklerin fena huyundan doğar. İnanamam dedi. Çiçekler zayıftır, saftır. Tehlikelere karşı koymak için, ellerinden geleni yaparlar. Hem onlar dikenleriyle kendilerini çok kuvvetli sanırlar. “ “Ben bir gezegen bilirim, içinde al yanaklı bir bay oturur. Hayatında bir çiçek bile koklamamış, bir yıldıza bakmamıştır. Hiç ama hiç kimseyi sevmemiş. Yalnız toplamalar yapar. O senin gibi sabahtan akşama kadar “Ben ciddi bir adamım, ciddi bir adamım! der durur. Çok da övünür. Ama bir adam değil, o bir mantardır!” “Merak ediyorum, acaba herkes bir gün kendi yıldızını bulabilsin diye mi parlıyor yıldızlar?” ... “Fakat kendini beğenmiş bunu duymadı. Kendini beğenmişler övgülerden başka hiçbir şey duymazlar”. Başkalarının iltifatlarıyla, alkışlarıyla yaşayanlar kendi hayatlarını yaşayamazlar, hep başkaları, hep kendi dışındakiler önemlidir onlar için. Nasıl ziyan olmuş bir hayattır bu! “Eğer kelebekleri tanımak istiyorsan, iki üç tırtıla katlanman gerekir”. “İnsanların artık hiçbir şeyi anlamaya zamanları yok. Onlar her şeyi tüccarlardan satın alıyor. Ama dost satan tüccarlar olmadığı için, artık insanların dostları yok. Eğer sen bir dost istiyorsan beni evcilleştir” dedi tilki. Ve tilki sırrını verir: “İnsan ancak kalbiyle görebilir. Aslolan göze görünmeyendir”. Görmek istersek bir çocuk, bir tilki, gökteki yıldızlar bize bir şeyler öğretir. Yeter ki duyularımız açık olsun, öğrenmek isteyelim. “Çölü güzelleştiren, onun bir yerlerde bir kuyuyu saklamasıdır” Ayyaş ile Küçük Prens’in arasındaki dialog muhteşemdir. Küçük Prens: Ne yapıyorsun? Ayyaş: İçiyorum! Küçük Prens: Neden içiyorsun? Ayyaş:Unutmak için! Küçük Prens: Neyi unutmak için? Ayyaş: Utandığımı unutmak için. Küçük Prens: Neden utanıyorsun? Ayyaş: İçmekten! Evet nasıl bir kısır döngüdür bu! Yıllar önce yazılan bu kitap, sanki bugünü anlatır gibi.. Biz mi değişmedik, yoksa fıtratımız hep aynı mı? Ve tüm gezegene, yıldızlara hükmeden kral.. Küçük Prens, kraldan güneşin batmasını ister. Emredin de güneş batsın, der. Kral takvim karıştırır ve bu akşam saat 7.40’ta emirlerimin harfi harfine yerine getirildiğini göreceksin, der. Sonra Küçük Prens bu gezegenden gitmek isteyince, Kral bu, emrinde birini bulunca bırakır mı? Seni Adalet Bakanı yaparım, der. Küçük Prens, yargılanacak kimse yok der. Kral da “ Öyleyse kendi kendini yargılarsın. Kendini yargılamak başkalarını yargılamaktan daha zordur. Kendini iyi yargılamayı başarırsan, gerçek ululuğa erdin demektir” der. Size bütün kitabı yazmak isterdim ya. Bu mümkün değil. Bu cümleler, kitabın sadece bir kısmı. İçinizde bir yerlerde hâlâ bir çocuk yaşıyorsa ve elinizdekini bir masal kitabı değil de önemsemediğiniz, üzerinde durmadığınız, kulak ardı ettiğiniz öğüt niteliğinde bir kitap olarak düşünürseniz, başucu kitabınız oluverir. Alıp alıp okursunuz. Okuyun, okutturun.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder